Münafıklığın alametleri sayılırken bunların bir tanesi de “Vaat ettiği zaman sözünde durmamak” olarak ifade edilir.
Ehl-i kitap sözünde duruyor ve yalan söylemiyorsa Kur’an-ı Kerim onu takdir etmiş, bir Müslüman vaadinde durmuyor ve yalan söylüyorsa takbih etmiştir.
Al-i İmran Suresi’nde: “Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki kendisine yüklerle altın emanet bıraksan onları sana öder. Ama öylesi de vardır ki, bir altın bile versen başında dikilip durmadıkça onu sana geri vermez. Bunun sebebi; onların,’Ümmîler hakkında ne yaparsak mübahtır, ondan dolayı sorumlu olmayız’ demeleridir. Onlar bile bile, Allah hakkında yalan uydururlar”(Al-i İmran:75).
Emanetin önemine işaret eden bu ayet nazil olduğunda efendimiz (as) Cahiliye Dönemi batıl ve yanlış uygulamalarını geçersiz kılmış ancak emanete sadakat prensibini devam ettirmiştir. Emanet sahibi ister itaatkâr isterse günahkâr olsun hakkının kendisine iade edilmesi gerektiğini ifade buyurmuşlardır.
Bu hususta Buhari’den gelen şu rivayet oldukça manidardır:Ebu Hureyre Rasulullah’tan (as) naklediyor ki; Rasulullah (as) İsrailoğullarından bir adamı anlattı: O adam, İsrailoğullarından birisinden kendisine bin dinar borç vermesini istedi. Borç istenen,”Bu işe şahit tutacağın şahitler getir,” dedi. Adam: “Şahit olarak Allah yeter,” dedi. “O halde bana bir kefil göster,” deyince de,”Kefil olarak Allah yeter,” dedi.
Adam: “Doğru söyledin,” diyerek kendisine belli bir vade ile bin dinarı verdi. Borç alan adam denize açıldı ve ihtiyacını giderdi. Sonra söz verdiği günde yetişmek üzere binecek bir vasıta aradı ama bulamadı. Bir ağaç parçası aldı, oydu, içine bin dinar ile paranın sahibine hitaben bir mektup koydu. Sonra da oyduğu oyuğu kapattı, düzeltti ve bunu yanına alarak denize açıldı, şöyle dedi: “Ey Allah’ım, sen biliyorsun ki ben falancadan bin dinar borç istedim. Benden kefil istedi. Ben de, ‘Kefil olarak Allah yeter,’ dedim. Seni kefil olarak kabul etti. Benden şahit getirmemi istedi. Ben de,’Şahit olarak Allah yeter,’ dedim. Senin şahitliğine razı oldu. Ona ait olan parayı yetiştirmek için bir binit bulmaya çabaladım, ama bulamadım. Şimdi ise onu sana bırakıyorum.” Ağaç parçasını denize bıraktı ve ağaç kaybolup gitti. Adam da oradan ayrıldı ve memleketine gitmek üzere vasıta aramaya koyuldu.
Bu sırada borç veren adam, evinden çıktı ve deniz kenarında beklemeye başladı; belki bir vasıta gelir de borçlu parasını getirirdi. O esnada paranın içinde bulunduğu odun parçasını gördü. Evde yakacak odun olarak onu aldı kırınca da içindeki parayı ve mektubu gördü. Sonra borç alan adam geldi ve bin dinarı getirerek,”Vallahi, malını sana getirebilmek için çok vasıta aradım. Şimdi geldiğimden daha önce hiç bir vasıta bulamadım,” dedi. Alacaklının,”Sen bana bir şey gönderdin mi?” sorusuna,”Söyledim ya, bundan önce binecek bir vasıta bulamadım,” diye cevap verdi. Alacaklı,”Muhakkak ki Allah, senin ağaç içinde gönderdiğini bana ulaştırdı. Al bin dinarını, var safa ile git” diyerek parasını iade etti.
Darb-ı meseller üzerine gelen Kur’an-ı Kerim kendi muhataplarına eski ümmetlerin de yaptığı doğruları anlatmak suretiyle ders vermektedir. Doğru kimde olursa olsun doğrudur. Yanlışı da kim yaparsa yapsın yanlıştır.
Günümüzde özellikle siyaset dünyasında vaatlerinde durmak ve kendisine verilen emanetleri suiistimal etmemek suretiyle emin olduğunu gösterebilmek çok önemlidir. Bu hususta şahıslara bakmaktan daha ziyade yapılanlara bakmak suretiyle bir değerlendirme içinde bulunmak gerekmektedir.
SÖZÜNDE DURMAK
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
hocam allah razı olsun bizi tenvir ettiniz