Hakikaten şaka gibi.
Daha düne kadar, gözümüzle görsek inanamayacağımız şeyler, bu gün tüm çıplaklığıyla gözümüzün önünde yaşanıyor. Gördüklerimize, duyduklarımıza inanamıyoruz. Gözlerimizi ovuşturup tekrar bakıyoruz. Acaba yanlış mı duyduk diyip tekrar dinliyoruz söylenenleri, olmadı etrafımızdakilere soruyoruz, gerçekten duyduğumuz gibi mi söylenenler, diye. Ve büyük bir şok ve hayal kırıklığı yaşayarak duyduklarımızın da, gördüklerimizin de maalesef gerçek olduğunun farkına varıyoruz.
Aklımıza nedense birden Seksenler dizisinin filozofu, kırk altılık Basri geliyor. Bir anda o kendinden emin duruşuyla beliriyor gözümüzün önünde. Ben size dememiş miydim diyor önce, ama siz hatırlamazsınız zira insan aklı nisyanla malul, iyisi mi ben size hatırlatayım diyor. Sonra da bir sinema perdesi gibi gösteriyor bize daha birkaç sene önce yaşananları;
Tüm sıcaklığı ve çarpıcılığıyla…
Her gün haber bültenlerine düşen korkunç darbe planlarını, ardı ardına çıkan, silahları, bombaları, toprağa gömülmüş mühimmat depolarını, Ergenekon ve Balyoz darbe planları ile ilgili kan donduran görüntüleri ve belgeleri, mahkeme sürecini ve siyasilerin bu davalar üzerinden kapışmalarını gözlerimizin önüne seriyor. Bir taraftan ana muhalefet bu davaların avukatlığına soyunurken diğer taraftan Başbakan ağır ithamlarla onları eleştiriyor ve meydanlarda göğsünü gere gere askeri vesayete son verdiklerini bu davalarla darbecilerin kökünü kazıdıklarını ve bu ülkede tarihe geçecek bir devrim gerçekleştirdiklerini haklı olarak haykırıyor. Kellelerini koltuklarına alarak, bu darbe girişimlerini ortaya çıkaran savcı ve emniyet mensuplarını kahraman ilan ediyor ve yere göğe sığdıramıyor.
Tam da o esnada; bizler kahvede televizyondan Başbakanın o konuşmalarıyla coşarken kırk altılık Basri devreye giriyor. Bir gün gelecek, Başbakanın şimdi yere göğe sığdıramadığı bu yargı mensupları, bizzat başbakan tarafından çete ve örgüt mensubu olarak yaftalanacak, ortaya çıkarttıkları yolsuzlukları, hükümete kurulmuş bir komplo olarak nitelendirecek ve bu savcılar ile emniyet mensuplarına da dış mihrakların ajanları diye görevden el çektirilecek. Hatta bugün başbakanın övünerek anlattığı ve ben bu davaların savcısıyım dediği Ergenekon ve Balyoz davaları için hükümetten etkili birileri milli orduya kumpas kuruldu, diyecek ve ardından bugün bu davaların savcısıyım diyerek tüm gücüyle yargının arkasında olduğunu söyleyen Başbakan da, o gün bu davalardan mahkum olanların haklarında verilen kararların hükümsüz kılınması ve yeniden yargılanmaları için gerekirse kanuni düzenleme yaparız diyecek. Zaten hayretler içinde, birazda deli işte ne dediğini bilmiyor, yine hayaller görüyor, diyerek dinlediğimiz, Basri’nin bu son sözleri artık bardağı taşıran son damla oluyor. Hadi oradan sen ne diyorsun, kıyamet kopsa böyle bir şey olamaz, bu kendini inkar etmek olur, diyerek hep beraber çıkışıyoruz kırk altılık Basri’ye…
Ve bir anda tüm bunları izlediğimiz sinema perdesi dağılıp ortadan kayboluyor. Karşımızda yine o kendinden emin duruşuyla Basri, gözlerimizin içine bakıyor. Ben size dememiş miydim…!
Vay be!... diyoruz sonra… Neredeeen nereye…
Sen nelere kadirmişsin ey yolsuzluk…
Sonra, Bakanlardan birinin görevini devrederken sarf ettiği sözler aklımıza geliyor.
“Servet, şehvet ve şöhret arzusu insanı yoldan çıkarır…”
Kulaklara küpe olacak sözler bunlar.
Hatta kaligrafik harflerle yazılıp çerçeveletilerek , tüm makam odalarına asılmalı…
Şirazeden çıkmak diye bir deyim vardır güzel Türkçemizde. Akli melekelerini kaybetmek anlamına gelir. Eskiler şirazeden çıkan iflah olmaz derlerdi. Tam da yaşananları özetleyen bir deyim bu. Servet, şehvet ve şöhret arzusu insanı yoldan çıkarır. Akli melekelerini zedeler. Dengeyi kaçırtır. Şeytana yakasını kaptırdı mı bir daha da iflah olmaz insan. Sonra da işlediği cürümler ortaya çıkınca, bu defa tüm dünyayı ateşe verme pahasına da olsa şeytandan devraldığı o melun kaleyi terk etmek istemez. İşlediği günahları örtbas etmek ve masum göstermek için, gerekirse kendini bile inkar eder.
Hamza BAYRAM
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×